Header Ads

Bölük dur! Kandıralı sen de dur!


 Bizim Kandıralı uzun boylu, yakışıklı, saf görünümlü aslında uyanık bir delikanlıydı.

Askere alındığında, Isparta Er Eğitim Tugayına gönderiliyor. Burada öyle insafsız bir astsubayın bölüğüne düşmüş ki her gün, marş marş diye koş emri verip, tam dikenli bir araziye gelince yat emri verip, sonra sürünmelerini emrederek askere eğitim değil, adeta eziyet ediyormuş. Bizim Kandıralı da ''Ne yapsam da bu adamın elinden kurtulsam.'' diye düşünüyormuş.

Yine bir gün komutan ''marş marş Davras dağı'' diye emir veriyor. (Davras dağı eğitim alanı karşısında bir dağdır.) Bizim Kandıralı Davras dağına doğru koşmaya başlar. Uzun boylu olduğu için zaten bölüğün ön sırasında imiş. Komutan, ''Bölük dur!'' diye bağırır ama bizim Kandıralı duymazdan gelir ve gözden kaybolana kadar koşar. O gün eğitim saati bitene kadar dağın eteğindeki ağaçların gölgesinde yatıp dinlenir.

Bölüğe dönüp geldiğinde komutan sorar;

- Sen bugün nereye gittin?

- Komutanım siz; ''marş marş Davras dağı'' demediniz mi? ben de Davras dağına gittim geldim.

- Ulan ben sana bölük dur diye emir vermedim mi?

- Ben bölük müyüm komutanım, ben Kandıralıyım.

İşte bu olaydan sonra komutan, ''Bölük dur!'' dedikten sonra, ''Kandıralı sen de dur!'' demeye başlamış..Çünkü, Kandıralı sen de dur' demeden durmuyormuş. Böylece bu söz her tarafa yayılmış.

Bizim Kandıralı acemi eğitimini Isparta'da bitirdikten sonra İzmit'e, İstasyon yanındaki merasim bölüğüne gönderiliyor.

Eskiden İzmit istasyonu kenarında askeri birlik vardı. Bu birlikteki merasim bölüğü her cumartesi gün bando çala çala Atatürk heykeli karşısına gelir, İstiklal Marşı ile bayrağımızı göndere çeker ve Pazar günü ikindiden sonra tekrar gelip bayrağımızı indirirlerdi. (Buradaki Atatürk heykeli ayakta ve parmağı ile kâğıt fabrikasını işaret etmektedir.) Tabii ki bizim Kandıralı bu merasim bölüğünde de en öndeymiş.

Burada askerlik yaparken izni çıkmış ve köyüne gitmiş. Bizim Kandıralının köyde yavuklusu varmış. Yavuklusugillerin samanlığı da evlerinden 70-80 metre uzakmış. Sevgilisi samanlığa saman almaya gittiğinde orada buluşup sevişirlermiş. İzninin bitmesine üç gün kala yine buluşmuşlar. Kız eve gecikince, kızın annesi merak edip samanlığa gitmiş. Bakmış ki kızı bizim Kandıralı ile sarmaş dolaş; ''Vay namussuzlar!'' diyerek eline geçirdiği sopa ile bunları kovalamış. Bizimkiler elinden kurtulup kaçmış. Kız ''Ben artık o eve gidemem. Şimdi annem babama söyler beni öldürürler'' demesi üzerine bizimkiler kaçıp oğlanın evine gelmiş. O akşam elçiler, ricacılar gidip işi tatlıya bağlamış ve ertesi gün nikahlarını kıyarak bizimkileri evlendirmişler. Bizim Kandıralı iki akşam hanımla yattıktan sonra bölüğüne dönmüş.

Bizim Kandıralının karısı iki gün sonra hemen mektup yazıp göndermiş. Ertesi gün mektup Kandıralının eline geçmiş; ''Sevgilim ne olursun bu cumartesi-pazar günü mutlaka gel seni çok özledim'' demiş. Bizim Kandıralı bu sözü duyar da gitmeden durur mu hiç. Hemen bölük çavuşuna gidip köyde olanı biteni anlatır ve hanımıyla iki akşam kaldığını, yeni izinden döndüğü için izin de vermeyeceklerini ve mutlaka gitmesi gerektiğini, yoklamada kendisini idare etmesini, bir akşam kalıp ertesi günü döneceğini söylemiş. Çavuş; ''Hayır idare edemem sen izinden yeni döndün'' demiş. Aynı şeyleri başçavuşuna, teğmenine, yüzbaşısına anlatıp rica edip yalvarsa da hiç birisinden izin alamamış.

Bizim Kandıralının Hanım aklına gelmiş bir kere daha durur mu? Bölükten kaçıp gitmiş. Bir akşam hanımı ile kalıp, pazar günü ikindiden sonra bayrak indirme törenine yetişir.

''Bölük çavuşu; ''Dün akşam sen neredeydin'' diye sorduğunda, ''Ben dün akşam komutandan izinliydim'' der. Başçavuş ''O kaçak asker geldi mi?'' diye sorar. Çavuş da ''O sizden izin aldığını söylüyor'' der. O da bizim Kandıralıyı çağırır ''Sen kimden izin aldın?'' diye sorar. O'na da ''ben Komutandan izin aldım'' der. Baş Çavuş da teğmenden izin aldı zanneder. Teğmen de başçavuşa ''O kaçak asker geldi mi?'' diye sorar. O da ''Sizden izin aldığını söylüyor'' der. Teğmen bizim Kandıralıyı çağırır; ''Sen kimden izin aldın?''der. Ona da; ''Ben büyük komutandan izin aldım'' der. O da yüzbaşıdan izin aldığını zanneder. Yüzbaşı teğmene ''O kaçak asker geldi mi?'' diye sorar. O da ''Yüzbaşım o asker sizden izin aldığını söylüyor'' deyince; ''Çağırın o askeri ve komutanları bölük odasına'' der.

Bölük odasında bizim Kandıralıya sorarlar; ''Söyle bakalım sen kimden izin aldın?'' Bizim Kandıralı; ''Komutanlarım hepinize ayrı ayrı yalvarıp izin istedim, durumumu anlattığım halde izin vermediniz. Artık son çare her cumartesi ve pazar günleri karşısında hazır ola geçip İstiklal Marşını söylediğimiz büyük komutan Atatürk aklıma geldi. Karşısına geçip bir selam çaktım, Komutanım ben bu akşam izine gitmek istiyorum dedim. Yüzüne baktığımda parmağı ile ''git oğlum'' diye işaret etti. Ben de gittim der ve bu duruma komutanlar gülerek; ''Haydi git bir daha böyle bir şey olmasın'' derler.

Kandıralı burada da keskin zekası ve buluşu ile kendini affettiriyor.

Hasan Özdemir

Emekli Öğretmen

Hiç yorum yok

Tema resimleri Deejpilot tarafından tasarlanmıştır. Blogger tarafından desteklenmektedir.